22 Aralık 2013 Pazar

Ay’a gitmemiz için ne lazım?




Yıllardır deniyordu, nihayet başardı. Çin, insanlık tarihine Ay’a inen üçüncü ülke olarak geçti. Bu, uzay rekabetinin ileride daha da kızışacağının bir işareti. Türkiye ise zirve yarışından biraz uzakta; atmosferi terk etmek için henüz acele etmiyor.


2011’de Mars’a inen Curiosity’nin en kritik parçalarından radar iniş sistemlerini NASA’da çalışan genç mühendis Ahmed Akgiray üretti. Bu yıl Türkiye’ye dönüp Özyeğin Üniversitesi’nde ders vermeye başlayan Akgiray, Türkiye’nin uzay macerasını yorumluyor:
Mars, Türkiye’nin ulaşamayacağı bir rüya değil. Ancak adım adım gitmemiz gerekiyor. Türkiye, uzaya henüz sadece burada yapılmış Göktürk 2’yi göndermişken Mars ölçekli projeleri hayal etmek güzel ama arada çok
adım var.
Uzay çalışmalarında bir noktaya 20 senede gelinebilir. Örneğin bugün Çin ve Hindistan’ı konuşuyoruz ama yirmi sene evvel bu iki ülkenin uzay programları çok ileri değildi. Bizde süreç başladı zaten; geçen sene fırlatılan Göktürk-2 mühim bir başarı, devamını getirmek önemli. Türkiye, uydularını kendisi üreten ve fırlatan bir ülke olabilir. Ama uzay istasyonu kurmak lüks; zaten gerek olup olmadığı da tartışılır. Başka ülkelerle ortak projelere girmek daha iyi.
Uzay araştırmaları ve teknolojileri çok yatırım gerektiriyor. Kesin bir rakam yok ama NASA’nın ve Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) bütçeleri ortada (10-15 milyardolar civarı). Bizde de artık bütçede mütevazı da olsa bu konuya ayrılmış bir kalem var. Hiç yoktan iyidir.
İstihdam önemli konu. Benim çalıştığım JPL, NASA laboratuvarlarından sadece biriydi ve sadece orada yaklaşık 5 bin kişi çalışıyordu. Diğer laboratuvarları ve NASA merkezini katınca istihdam ciddi rakamlara ulaşıyor. Bunlara ilaveten aerospace (uzay/uçak) üzerine çalışan özel şirketleri, araştırma kuruluşlarını da işin içine katmamız lazım. İşte o zaman 100 ila 200 bin arası çalışandan bahsedebiliriz.
Zaten en zor konu bu ölçeği üretebilmek. Birbirini besleyen sanayi kollarını kurmanız gerekiyor. Şu an Türkiye, bir tek TÜBİTAK, biraz da askeriyeyle uzay çalışmalarında var olmaya çalışıyor. Ne kadar iyi niyetli olsanız da para dökseniz de bu şekilde ilerleyemezsiniz. Özel şirket SpaceX birkaç senede uzayda bir oyuncu haline geldiyse, bir ekosistemin içinde soluk alıp verebildiğinden. Sadece bir iki kurumla uzayda
var olamazsınız.
Ekosisteminiz varsa, Mars’a gitmek dahi o kadar pahalı değil. Yapımında benim de görev aldığım, Mars’a inen Curiosity 2.5 milyar dolara mal oldu. Fırlatma, iniş masrafı da yaklaşık 600-700 milyon dolar tuttu. Herkes bilmez, uzay çalışmalarının bir avantajı eski teknolojilerin de kullanılabilmesidir. Evinizdeki diz üstü bilgisayar eskir ama aynı iniş takımıyla on sene sonra Mars’a inebilirsiniz. Yani zaman geçtikçe, masraf katlanacak diye bir şey yok.
Bahsettiğim uzun vadeli planlamanın içine yan sanayiyi de katabiliriz. Uzay teknolojilerinde devlet başı çekmekle birlikte, her şeyi de yapamaz. Şu sıralar Türkiye’de illa uzay çerçevesinde olmamakla birlikte, yüksek teknoloji geliştiren ve üreten KOBİ’ler için destek arttı. Devamının gelmesi önemli. ABD’de NASA bütçesi savunma sanayi ve araştırma kuruluşlarını da ciddi anlamda besliyor. Örneğin, Lockheed Martin ve Boeing hem uzay aracı tasarımı hem de uzaya fırlatma üzerine çalışıyor. Keza SpaceX, Northrop Grumman ve Orbital Space Sciences da öyle.
Uzun vadeli planlamada, yapmamız gereken bir diğer şey de ülkelerle ortaklık kurmak. Şu ana kadar Avrupa menşeli kurumlarla anlaşıldı. Ben de orada çalıştığım için objektif olamam ama neden NASA ile daha fazla irtibat kurmuyoruz, anlamıyorum. Japonya’nın uzay ajansı JAXA da iyi bir seçenek. Türklere karşı Avrupalılara oranla daha az önyargılılar.
İtalyanların uzay çalışmaları da bizim için iyi bir örnek. Onlar da yıllarca ortak çalışma ve araştırmalar neticesinde RF/mikrodalga elektronik sistemleri, radarlar ve bunların alt parçaları üzerine önemli bir birikim geliştirdiler. Şu an tecrübelerini geliştirmek için sayısal elektronik sistemlere de talip oluyorlar. Radar projelerine girdiler.
Yani İtalyanlar da kendilerine butik bir alan buldular.
Bütçeler her yerde daralıyor. Bu yüzden ortaklıklar herkesin işine yarar. Artık İtalyanların tasarladığı, ürettiği, ölçümlerini yaptığı parçalar uzaya gidiyor. Bilgi transferi ancak böyle etkili oluyor. Yani ancak kendin yaparsan öğrenebiliyorsun.
Uzayın yenileri ne yapıyor?
İran
Yıllık bütçe 500 milyon dolar. Şimdilik maymunları uzaya gönderiyorlar. İlk insanı yollamak için 2021’i bekliyorlar. Ülkenin uzaya gönderdiği ikinci maymun olan Fargam vatanına henüz döndü.
Japonya
Yıllık uzay bütçesi 2.5 milyar dolar civarında. Hedefi 2025’te Japon astronotları Ay’a indirmek. Ama daha önce oraya insansı bir robot göndermeyi planlıyor.
Hindistan
Yıllık bütçesi 1.3 milyar dolar. 2008’de 10 uydu birden göndererek şov yaptılar. Mars’ın yörüngesine yerleşmek için bu sene fırlattıkları mekik yolda (başarırlarsa ABD, Rusya ve Avrupa Uzay Ajansı’nın ardından bu işi gerçekleştiren dördüncü ülke olacaklar)
Çinliler paraya acımadı
Çin uzayda başarı için yıllardır çabalıyordu. Ülkedeki bilim insanları uzay istasyonu yapmasını da becerdi; taykonotları (Çincede astronotun karşılığı) uzay yürüyüşüne çıkarmayı da. Ay’a inmeyi amaçlamışlardı; artık o da tamam.
Sırada taykonotlara kendileri için küçük, insanlık için büyük adımlar attırmak var; yani 2020’de Ay’a insan indirmeyi deneyecekler.
Ülkedeki bilim insanı ve siyasetçilerin, gelecekteki refah ve saygınlığın uzayda yattığına dair inancı tam ama bu ‘havalı’ işler bugün için epey masraflı. Çin Ulusal Uzay İdaresi’nin roketleme sistemi ve Çange-3 mekiği için 6.6 milyar dolar harcadığı bildirilmişti (Batılı uzmanlara göre bu rakam yetersiz; miktarı bilinmeyen askeri harcamaların da hesaba ilave edilmesi gerektiği savunuluyor).
Çinliler işin içinden yine de ucuza çıktı sayılır. Şöyle düşünün: ABD’nin Ay seferleri için yürüttüğü Apollo Projesi için bugünkü rakamlarla 120 milyar dolar harcanmıştı. Ay’a seyahatin yetkililerinden Çinli uzay bilimci Sun Jiwen, Rus teknolojisi kullandıklarından maliyeti düşürebildiklerini anlatıyor.
Yine de paraya acımamış Çinliler. Çin Ulusal Uzay İdaresi, doğrudan ve dolaylı biçimde 260 bin insana iş veriyor. Kurduğu tesisin içinde tam üç adet ‘NASA’ ayarında birim mevcut. Yani uzay filmlerindeki “Houston, bir sorun var” repliğine cevap verecek üç ayrı mekân var. Dördüncüsü de yolda.
Yine üç ayrı uzay bilimleri üniversitesi sisteme hiç aralık vermeden bilim insanı yetiştiriyor.
Türkiye’nin göklerdeki istikbal haritası
Radar gözlem uydusu Göktürk-3’ün 2019’da fırlatılması planlanıyor.
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Savunma Sanayii Müsteşarlığı Uzay ve İnsansız Sistemler Dairesi’nin açıklamasına göre bir uydu fırlatma merkezi kurmak için çalışmalara başlandı.
2023’e kadar haberleşme, meteoroloji ve gözlem alanlarında 17 uydu fırlatılması hedefleniyor.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın açıklamalarına göre Türkiye 2035’te uzay mekiği çalışmalarına katılacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder