29 Ocak 2012 Pazar

Türkiye’nin de bir CERN’i olmuş, haberimiz yok




BAŞLIK abartılı gelebilir ama değil. Biraz sonra ayrıntılarıyla anlatacağım, Ankara Üniversitesi’nin ev sahipliği ve koordinatörlüğünde, üniversitemizin katılımıyla Türkiye’nin ilk parçacık hızlandırma merkezi Ankara Gölbaşı’nda hizmete girdi bile ve pek yakında da tam kapasite çalışmaya başlayacak.


Meğerse onyıllardır süren bir projeymiş, Devlet Planlama Teşkilatı ile işbirliği sonucu önce proje tasarlanmış, burada aranacak içerik belirlenmiş ve nihayet ciddi anlamda para akışı 2000’lerin ikinci yarısında başlamış, inşaatlar yapılmış, Türk Hızlandırıcı Merkezi adı verilen merkez 24 Eylül 2011’de resmen açılmış. 2013’te tam kapasite çalışmaya başlayacak.
Ben böyle bir merkezin yapılmakta olduğu haberini ilk merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’de çalışan Türk bilimcilerden öğrendim.
Döndükten sonra kendimce araştırdım, insanlarla konuştum ve Ankara’daki merkezin tam kapasiteyle hayata geçmek üzere olduğunu öğrendim.
Bunun ülkemizde yüksek enerji fiziği ve teorik fizik için ne denli önemli bir gelişme olduğunu anlatmaya başlamazdan önce THM’yi biraz tanıtmaya çalışayım.
THM, sadece bir hızlandırıcı/çarpıştırıcıdan oluşmuyor. Burada iç içe geçmiş iki temel merkez var. Birincisi, hızlandırıcı/çarpıştırıcı, ikincisi ise kızıl ötesi ışın ve lazer merkezi.
Projenin yürütücüsü Ankara Üniversitesi’nden Prof. Ömer Yavaş. Onun yardımcılıklarını Gazi Üniversitesi’nden Ergun Kasap ve Pervin Arıkan,
Doğuş Üniversitesi’nden Serkant Ali Çetin, Süleyman Demirel Üniversitesi’nden Suat Özkorucuklu ve Dumlupınar Üniversitesi’nden Hatice Duran
Yıldız yapıyor.
Ankara’da Gölbaşı’ndaki tesisten Türkiyeli fizikçiler çok şey kazanacak, bilimsel araştırma sayısı ve kalitesinde artış olacak.
Esasen Türkiye’nin CERN’deki gibi devasa bir çarpıştırıcı yapmasına gerek yok. Bu çarpıştırıcı CERN’de zaten var, ondan maksimum bilimsel faydayı elde etmek için Türkiye’nin CERN’e tam üyelik işlemlerini tamamlaması yeterli zaten.
CERN’deki gibi bir çarpıştırıcının maliyetine tek bir ülkenin katlanması zaten söz konusu olamaz. O yüzden CERN bir uluslararası işbirliği, o yüzden Amerikan üniversiteleri CERN’le rekabet etmekten vazgeçip kendi en büyük çarpıştırıcıları olan Chicago’daki çarpıştırıcıyı kapattılar.
Ancak Ankara’da yapılan gibi daha küçük çaplı çarpıştırıcılar önemli. Hem buralarda bilim yapılıyor hem de bu çarpıştırıcılardan başta savunma sanayii olmak üzere sanayi için, tıp için önemli Ar-Ge, hatta üretim yapılıyor.
Ankara’da kurulan çarpıştırıcı da, eğer istenildiği gibi çalışırsa, sırf tıbbi görüntüleme alanında kullanılacak materyallerin üretimi sayesinde bile maliyetini çıkarmaya başlayacaktır.
Esasen bu çarpıştırıcının yapımının neden bu kadar geciktiğini sorgulayacağımız günler gelecek.
Taşkesiği Köyü’nden parçacık hızlandırıcısına
TA en başından beri Türk Hızlandırıcı Merkezi projesinin içinde olan, proje tasarımına yön veren isimlerin başında gelen ve bugün de THM Direktörü olarak görev yapan Ankara Üniversitesi’nden Prof. Ömer Yavaş’ın hayatı ciddi bir başarı hikayesi.
Prof. Yavaş, Antalya’nın Korkuteli ilçesine bağlı Taşkesiği köyünde, 1961 yılında doğmuş. İlkokul ve ortaokulu Korkuteli’nde okumuş. Lise içinse, Konya’ya Akşehir’deki Öğretmen Lisesi’ne gitmiş.
Sonra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Mühendisliği bölümünden mezun olmuş, akademik kariyer yapmış, bugün Türkiye’nin az sayıdaki yüksek enerji fiziği profesörlerinden biri.
Sadece 51 yıl önce bir köyde başlayan hayatın bugün geldiği nokta bence müthiş bir başarı hikayesi.
PET Scanner nasıl çalışıyor biliyor musunuz
SON yirmi yılda dünyada tıbbi görüntüleme alanında çok önemli başarılar kazanıldı, çok önemli ilerlemeler sağlandı.
Eskiden röntgen çektirmek eldeki tek aletken bugün vücudumuzun içini üç boyutlu olarak gösteren, organlarımızı ve damarlarımızı görüntüleyen müthiş aletler var doktorların ellerinin altında.
Bu aletler içinde belki en gelişmişi, PET Scanner denen aletler. Buradaki ‘PET’ kısaltması, ‘Pozitron Emitting Tomography’ karşılığı.
Yani, size o aletin içinde taranmak üzereyken önce bir iğne yapılıyor. O iğneyle vücudunuza aktif bir moleküle (mesela şekere) bağlanmış, yarı ömrü çok kısa olan (5-6 saat kadar) bir atomaltı parçacık, pozitron veriliyor.
Sonra siz uzanıyorsunuz ve tarayıcının içine giriyorsunuz. Tarayıcı da size radyoaktif bir ışın olan gamma ışınları gönderiyor. Gönderilen gama ışınları vücudunuza verilmiş olan bu pozitronlar tarafından emiliyor. Emilen yerleri de kısa süre içinde bir bilgisayar görüntülüyor.
Peki ama bu tıbbi görüntülemeyi yaparken kullandığımız, vücudumuza iğneyle verilen o pozitron nerde üretiliyor?
Türkiye bu materyali yurtdışından satın alıyor. Ancak Ankara’daki THM hizmete girdikten sonra artık o pozitron bu parçacık hızlandırıcısında/çarpıştırıcısında üretilebilir hale gelecek. Buradaki üretim sadece Türkiye’nin ihtiyacını karşılamayacak, yurt dışına da satış yapılabilecek.
Bu söylediğim, THM’nin Türkiye’ye katkılarından sadece bir tanesi.
Tasarımın ve üretimin Türkiye’de yapılması önemli
ANKARA Gölbaşı’ndaki THM’nin katkıları saymakla bitecek gibi değil. Dediğim gibi en başta, Türkiyeli yüksek enerji fizikçilerine yepyeni bir dünyanın kapılarını açacak burası.
Fakat burada üretilecek bilime geçmezden önce durmamız gereken bir yer var, o da, bu merkezin tasarımının ve üretiminin Türkiye’de yapılmış olması.
Mesela CERN’deki bilimciler oradaki çarpıştırıcıya ‘makine’ diyor. Gerçekten de o bir makine. Ama o makineyi mühendisler ve işçiler yapmıyor, fizikçiler oturuyor önce icat ediyor, sonra tasarlıyor ve sonra da inşa ediyorlar.
Özellikle çarpışma deneyleri için kurulan dedektörler, öyle gidip pazardan alabileceğiniz aletler değil, seri üretimi yok, çünkü her biri o deney için özel olarak icat ediliyor, tasarlanıyor ve üretiliyor.
İşte bu icat-tasarım-üretim aşamalarında da genellikle ortaya yeni teknolojiler çıkıyor. İster istemez bu böyle oluyor.
Ankara’daki THM’nin önemli yanlarından biri de bu. Yarın orada deney yapacak bilimciler, kendi işlerini görecek dedektörler icat etmek durumunda olacak ve bu keşifler sırasında da ortaya kim bilir ne teknolojiler çıkacak.
Uyuyan medya kendini anlatamayan üniversite
TÜRKİYE’nin iyi haberlere ihtiyacı var. THM böyle iyi haberlerden biri, aslında bir gurur kaynağı.
Ama baksanıza, tesisin resmi açılışı, törenler, konserler eşliğinde ta eylül ayında yapılmış, medyanın durumdan haberi yok. Tabii suç biz gazetecilerin. Sanıyorum daha önce bir TİM dergisinde haber çıktı, bir de bazı internet sitelerinde.
Biz gazetecilerin bu işte kusuru çok büyük. Ama bana soracak olursanız üniversitenin de kusuru var.
Bilime ilgisizliğimizle açıklanacak bir durum değil bu. Çünkü aslında ne yaptığını anlatmak üniversitenin de görevi. İnterneti tararken üniversitenin THM’yi tanıtmak için iş dünyasına gittiğini, çeşitli konferanslar verildiğini vs öğrendim ama beş on gazeteciyi toplayıp bu merkezin varlığını ve önemini anlatmak akıllara gelmemiş herhalde.
Sözde bilim konularıyla ilgiliyim ama ben de THM’nin varlığını Cenevre’de öğrendim sonuç olarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder