Bazı gelişmeleri birlikte değerlendirelim. Rusya, Suriye'ye silah satışını durdurdu. Ne zamana kadar? Suriye'deki iç karışıklık yatışıncaya kadar? Peki yatışacak mı, elbette hayır. Rusya silah satışını tamamen durdurdu mu? Elbette hayır.
Suriye savunması, Sovyet döneminden bu yana Rusya tarafından sağlanıyor. Türk savaş uçağının düşürülmesinde de gördük, özellikle hava savunma sistemi, son yıllarda Rusya tarafından sağlandı. 2007'de İsrail savaş uçakları, Türk hava sahasını da kullanıp, El Kibar bölgesinde nükleer tesis olduğu iddia edilen hedefleri vurduğunda gözler Rus hava savunma sistemine takıldı.
İşte tam da bu saldırıdan önce, Rusya Suriye'ye bu sistemi sağlıyordu. İsrail'in saldırısının bir amacı da, yeni kurulan bu sistemi test etmekti. Etti ve Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim soluğu Ankara'da aldı. Türkiye'nin bütün öfkesine rağmen İsrail suskunluğunu korudu.
Rusya, Suriye meselesinin çözümünün ne kadar zor olduğunu, hatta çözüm olamayabileceğini çok iyi biliyor. Bu haldeyken Suriye'ye silah satışını tamamen durdurmuş olabilir mi? Sanmıyorum. S-300'ler dahil, 'silah satışları durduruldu' açıklamasının tam bir keskinlikle anlaşılmaması gerekiyor. Suriye'ye doğrudan vermezse İran üzerinden verecek. Bu, bir şekilde devam edecek.
Ayrıca, S-300 füzelerinin satışının iptal edilmesinin Suriye iç savaşıyla bir alakası yok. Doğru, Moskova çok yoğun baskı altında ama uzunca bir süredir İsrail'in Rusya'ya yönelik baskıları S-300'lerin kaderini etkiledi. İptalin tam da Vladimir Putin'in İsrail ziyaretine denk gelmesi ilginç. Çünkü, birkaç yıldır İsrail ile Rusya arasında, Suriye'ye satışların, özellikle de S-300 satışının durdurulması için müzakereler yürütülüyordu.
BM-Arap Birliği Özel temsilcisi Kofi Annan, dün Şam'daydı. Daha önce üzerinde anlaşılan ancak ateşkesi bile sağlamakta yetersiz olan altı maddelik planın uygulanması için belki de son şanstı bu ziyaret. 'Mutabık' oldukları açıklandı. Annan, Şam'dan Tahran'a gitti. Mutabık kalmalarının gerçekte bir karşılığı yok, olmayacak gibi de.
Annan'ın Tahran'a gitmesi, Tahran üzerinden iş yürütmeye çalışması belki de atılan en akıllıca adım. Moskova'nın Suriye meselesine ilişkin tutumunu bütün boyutlarıyla değerlendiririz. Rusya, hem Esad yönetimine destek verir hem de muhaliflerle sürekli görüşür. Bu yönüyle kilit ülkedir. Ama Suriye'de asıl kilit ülke İran'dır. 'İran masada olmasın' ısrarı devam ederse Suriye'de çözüm arayışı başarılı olmayacak demektir. Rusya'yı ikna etmek, İran'ı ikna etmekten çok daha kolay. Şam yönetimi için asıl güvence Rusya değil, İran'dır.
Bu yüzden, başından beri; Suriye meselesi ancak Türkiye-İran-Rusya arasında çözülür diye ısrar ediyoruz. Gerekten çözüm aranıyorsa bu formül işe yarayacaktır. İran'ı masadan atıyorsak, çözüme inanmıyoruz demektir.
Gerçi, gelinen noktada çözüm umutları yok oldu diyebiliriz. Annan ya da bir başkası, tarafları ateşkese, masaya oturmaya zorlayacak ne kadar formül üretirlerse üretsinler, başarılı olamayacaklar. Çünkü, çözüme inanan kimse kalmadı. Başından beri krizin tarafları çözümsüzlüğe, hesaplaşmaya, tasfiyeye inandı ve buna göre hareket ediyor. Suriye yönetimi, muhalefet, İran, Türkiye, S. Arabistan, Katar, Fransa vs... Bütün bu tarafların aslında bir çözüm üretmeye değil, nihai bir hedefe kilitlendiğini görmemek mümkün değil.
Bunlar olurken, Doğu Akdeniz'de Suriye merkezli tansiyon çözümsüz hale gelirken, oluk oluk kan akarken, herkes daha büyük hesaplaşmaya hazırlanıyorken hemen güneyimizde, yine Doğu Akdeniz'de, Türkiye'nin geleceğinde kritik rol oynayacak bir bölgede derin endişeler duymamız gereken gelişmeler oluyor.
İsrail ve Rum Yönetimi arasındaki stratejik ortaklık, Türkiye'nin güvenlik stratejilerine ağır darbe vuracak noktaya geldi. Artık İsrail savaş uçakları Kıbrıs üzerinde uçuyor, Türkiye hava sahasının kıyılarında dolaşıyor, yer yer ihlaller yapıyor, İsrail savaş gemileri Meis adasına kadar geliyor, burnumuzun dibinde ciddi şeyler oluyor.
Garip bir sessizlik bu. Ege adaları İsrail füzeleriyle donatıldığı zaman, Kıbrıs İsrail için bir garnizon devlete, askeri üsse dönüştüğü zaman ne diyeceğiz, merak ediyorum. İsrail nükleer denizaltıları Doğu Akdeniz'in en caydırıcı unsuru haline geldi.
Dikkat ederseniz, Suriye meselesi de, İsrail tazyikleri de, bölgedeki doğalgaz paylaşımı da hararetli bir geleceği davet ediyor. Bütün bunlar ve daha bir çok gelişmenin merkezinde olan tek ülke Türkiye. İran'dan Akdeniz'e uzanan dayanışma hattı da, Suriye'nin geleceğine kimlerin hükmedeceği de, Rusya'nın bölgedeki varoluş mücadelesinin de, İsrail'in Türkiye karşıtı cephe projesinin de en fazla etkileyeceği ülke Türkiye.
Bunlar, kolay üstesinden gelinebilir şeyler değil. Doğu Akdeniz; çevresindeki her ülkenin güvenlik stratejilerini de, dış politikasını da, ekonomisini de, siyasi aklını da rehin alacak bir kriz bölgesi olarak öne çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder